Bekleyerek
gelecek anlar... Bekleyerek göreceğiz, bekleyerek seveceğiz, bekleyerek anlayacağız.
Her şey yavaş yavaş geliyor diye düşünürken bir kıvılcımdan daha hızlı geçtiğini
en sonunda anlayacağız. Her şeyi bekleyerek oturuyoruz. Ne koşuyoruz ne de konuşuyoruz.
Susarak hep bekliyoruz. Ne söylüyoruz ne yaşıyoruz. Anlamsız ifadeleri anlamsız
yerlerde anlamsız camlara çiziyoruz. Sonra yine bekliyoruz, çizdiklerimizi camın
diğer tarafından biri görsün diye... Beklemekten hiç vazgeçmiyoruz ama
sevmekten hep en sonunda vazgeçiyoruz. Söylemeden, gözlerinin içine bakmadan, sarılmadan,
bir kere bile öpmeden vazgeçiyoruz sevgiden... Olmadı iki yarım elma değiliz
diyoruz. Ama hayatımızı ne zamandan beri meyvelerin olgunlaşma süreleri ile
ilişkilendirip, en sonunda kurtlanınca çöpe atıverdik ki? Tazeyken o meyveleri yemeyi
öğrenemedik bir türlü… Hep beklettik sonuna kadar hep beklettik. Bekletmek çok
kolay olduğu için ya da bunun doğru olması için miydi? Sadece daha fazla
beklemeden bugün biri çıkıp “Beklemeden söyleyeceğim. Seni seviyorum.” demeli. Öyle
biri artık bugün çıkmalı. O biri artık burada olmalı. O biri çevremizde dolaşmalı.
Öyle biri biz olmalıyız. Yarın uzak yerlere gidebilecek hatta gittiğinde dönemeyecek
insanlara artık beklemek istemediğimizi ve söylemek istediğimizi söylemeliyiz. Anları
bekleyerek değil, yaşayarak yaratmalıyız. Anlamalıyız çünkü artık hiçbir şey
bizim arkamızdan koşmayacak biz kovalamazsak. Şimdi ayağa kalkıp bir kere söylemeliyiz.
Çok geç olmadan artık beklemeden seni seviyorum demeliyiz. Çünkü hiçbir
beklenti sevgi sözcüğünden daha anlamlı olamayacak bu hayatta...
"Just because you’re not crying doesn’t mean you’re not sad. Just because you’re smiling, doesn’t mean you’re happy." RADIO ROMANCE
30 Aralık 2015 Çarşamba
6 Aralık 2015 Pazar
HEP BÖYLE
Hayatımızda en önemli rolü oynayacak insanlar belki de biz
fark etmeden yanımızdan geçiverdiler. Ya başımızı çevirip bakamadık bile ya da
dönüp baktık ama göremedik. Ya her şey olması gerektiği gibi değildi ya da her
şey tam olması gerektiği gibiydi ama yine de olmamasını düşünüyorduk. Şu an bu
an değil... Bazen utandık çok utandık. Çünkü o insanı ilk bakışta görebildik
ama onun bakmama ya da baktığı halde bizi görememesinden çok utandık. Çünkü çok
korktuk hem de öyle çok ki sadece kendi etrafımıza ördük o aşılmaz duvarları… O
baloncukları ve hayallerde yaşamayı tercih ettik. Kimi zaman gerçekleri, kimi
zaman yalanları kattık buralara… Sadece o insan görebilsin diye. Kimi
sakarlıklar, kimi şımarıklıklar, kimi kahkahalar, kimisi de sadece gülümsemeydi
uzun uzun ama gerçek olan o gülümsemeydi. Tek amaç o gördüğümüz kişinin artık
görebiliyor olmasıydı. Hayatımızda en önemli rolü oynayacak insanları biz hep
kaybediyorduk bir solukta, bir göz kırpışında, hatta bir anlık hayallerde...
Biz o insanı kaybediyor olmaya alıştık sanırım... Ne yanımda nede etrafımda
değil. Tam olarak içimde olan bu şeyi söyleyemeyecek olarak kaybettik biz... Ve
hep kaybedeceğiz. Her gün gördüğümüz bazen yan yana hatta bir sıra arkana oturan o insani kaybetmeye alıştık biz...
Çünkü kaçarken bunun bir oyun olduğunu hayal ettik, birlikte tasarlanan bir
oyun ama nasıl böyle bir oyunun bile kurallarının var olabileceğini düşünemedik
ki? Yoktu hiçbir tepki yoktu. Çünkü tüm hareketler sadece gitme eylemi içine
yazılmıştı. Bütün eylemler unutulmuş ve sadece gitme eylemi verilmişti. Şimdi
gitmekle kalmak arasında var olan bedenim tek seni sevemeyecek kadar yorgun...
Çünkü sen bana gelmiş olsan da bana sevgiyi göstermiş olsan da tutunamayacağım
kadar uzaktasın artık... Sesini duyamayacağım, göremeyeceğim. Sormadan istesem de
yapman gereken bu değildi. Söylemek mi lazımdı? İlla seviyorum mu demek
lazımdı? Hiç fark ettirmeden
yanımdan geçmiş olsan da, bir bakışınla her şeyin değişeceğine inanmış olsam
da, şimdi duyabiliyordum sesini her şeyinle ama artık hiçbir sözüm hiçbir
nefesine karışamayacak kadar kısaydı. Kalsan bir gece daha burada, kalsan
yanımda son bir kez daha… Beklemiştim hâlbuki o son geceyi, son anı ben… Gerçek olan ama tutmadığım o ilk aşkı... Ve sonra hatırladım yine
ilk karşılaşmamızı... Nasıl geçip gittiğimizi ve görmediğimizi hatta başımızı
çevirip bakmadığımızı bile... Ve buda bitti dedim. Her şey böyle olacaktı
sanırım... Önemli olacak insanları hep böyle kaybedecektik. Hep beklemeye
aldığımız o önemli insanları…
~
27 Kasım 2015 Cuma
SON ŞANS
Tıpkı
diğer kar taneleri gibi gördün beni… Sıradan dedin hepsi gibi sadece kış ayında
düşüyor zaten yeryüzüne… Sadece kış ayında havayı soğutuyor dedin. Hiç eline
almak istemedin, hiç dokunmak istemedin. Ama bir kere almış olsaydın eline
sadece bir kere dokunmak isteseydin görecektin sende…
Hissedecektin
farklı olduğunu o hissin… Tadabilecektin belki de hiç tatmadığın o kış
duygusunu… Daha da yaklaşsan görebilecektin aslında diğerlerine hiç
benzemediğimi, hepsinden farklı olduğumu… Belki de insanı meraklandırabilecek
bir farklılıktır diye... Ama düşünmeyi hiç seçmedin sadece kafanı kaldırıp
baktın sen yukarıdan aşağıya düşen her şeye ama özelimle beni seçmedin hiç…
Seçmek istemedin belki de, seçsen anlayacaktın ben sadece kış mevsiminde değil
diğer tüm mevsimlerde de düşerdim senin üzerine… Bir bakarsın güneş bile
olmuşum, bir bakarsın yağmur hatta rüzgâr olup esebilirdim bile tenine… Geçip
gitmez teninde de kalabilirdim. Hissedebilirdin sende her saniye her an
teninde… Hissetmek ile hissedememek arasında kaldığında bile söylemezdim sana
benim diye… Yine beklerdik o doğru
zamanı doğru olabilecek zamanı… Beklesem de beklemesem de sen hala içinde
bulunduğun havanın farklılığını hiç düşünmeyecektin. Düşünmek gibi bir amacın
olmayacaktı. Hâlbuki ne kadar güzel gelebilirdim sana ne kadar güzel eser ve
hissettirebilirdim sıcaklığı sana… Bir kerecik olsun dokunsaydın keşke kar
tanelerine… Sıcaklığını ya da soğukluğunu anlamak için… Sadece bilmek için
diğerleri gibi sevmediğimi seni, diğerleri gibi bakmadığımı, diğerleri gibi
sadece esip geçmediğimi… Her ısıda her istediğinde görebileceğin olmadığımı…
Gidersem geri dönemeyeceğimi… Anlasaydın keşke bunun son şans olduğunu ve bugün
bir kerecik denemen gerektiğini… Hayat kısa ve ilk kar tanesi her an düşebilir…
21 Kasım 2015 Cumartesi
O Sihirli An
Sormadım neden diye… Hayallerimi yıkınca neden diye hiç sormadım.
Onun gerçeği bu dedim. Gerçekliğindeki hayallerine hiç bakmamıştım halbuki… Ve gerçekler hiç bu kadar
yakınıma düşmemişti. Hiç bu kadar yalandan gerçek olmamıştı. Tek bir kelimelik bir yaşantı vardı gözümün önünde… Aniden gelen iki kelimelik
rastlantılar… Ama öyle uzak ve ani geldi ki bu rastlantı sanırım bu gerçek
yanılttı beni… Ve sadece söyleyemediğim kelimelerle bıraktım ben oraya ilk aşkı, ilk heyecanı, ilk gerçeği… Şimdi tüm bu gerçeklerden hiç karşılaşmamacasına ayrılıyorum buradan… Ağlıyorum da elbette onca sene sonra gelen o ilk aşka, o tatlı çocuğa… Çünkü bir daha böyle bir gerçek olmayacak aramızda…
Geçen gün birini gördüm, ansızın gelen yağmur gibiydi… Tam altı sene sonra gelen heyecan gibiydi. Yüzünü dahi hatırlamadığım, sesi kaybolan, kokusu kendisinde olan biriydi. İçimden gelen sesten ‘Merhaba!’ diyemeden kaçıverdim sanki… Uzaklaşmak olmayan anılardan olmayan kişilerden olmayan duygulardan… Araya giren kişilerin sadece o zamanlarda kaldıklarını anladım. Ve öyle kalmalarına izin verdiğim için ne kadar mutlu olduğumu gördüm. Ve aslında geç kalınmış bir özrün asla söylenemeyeceğini gördüm. Hep o sihirli anın, beklediğim o büyülü anın daha gelmediğini düşünürdüm. Aslında beklediğim o büyülü o sihirli an üç yıl önce gelmiş ve sessiz sedasız geçmişti. Artık beklemeye gerek yoktu. Dün o beklediğimi de orada bıraktım. Altı sene sonra gelen o heyecanın yanında… Altı sene sonra gelen ilk aşkın yanında… Sekiz sene sonra gelen o tatlı çocuğun yanında…
A MIRACLE...
11 Kasım 2015 Çarşamba
BE HERO
Bir daha hiç yazmamaya karar vermiştim aslında buraya... Kırgınlıklar ile dolu yazılarımı kaldırmak ve bir daha yazmak istemedim. Ama sonra bunun beni ne kadar çok mutlu ettiğini gördüm. Yazıyor olmanın... Yazarak daha gerçek daha içten yaşamanın...Bu yüzden bu sefer farklı olsun istedim, ne sana ne başkasına ne de kendime yazmak istemiyorum bu akşam... Bu sefer geçmişimize yazacağım. Bu sefer sadece pişmanlıkları mutlulukla anmak istiyorum.
Her gün yaptığım bu otobüs yolculuğuna bugün çok eski bir şarkıyı ekledim. Bu şarkı ile devam ederken aslında nasılda geçmişte kalan ve bizi hala mutlu etmeye yarayan hatırların var olduğunu gördüm. Şarkının her cümlesinde tekrardan anlıyor gibiyim. Geçmişi geçmişte bırakılanları... Ve o kadar kolay gelmesini bize... Sonra yarın sabah bile nefes alamayacağımı hatırladım. Hatta bu yazımı bile bitiremeyebilirim. Ama bizler sanki dünya ile sonuna kadar yaşayacakmış gibi, senet imzalamış gibi bunun için, işte öyle yaşadık hep... Kalp kırdık, mutlu ettik... Ağlattık ta hem kendimizi hem arkadaşlarımızı hem ailemizi ve asla tanışma fırsatı bulamayacağımız o insanları... Bazen güldürtükte aynı kişileri yine aynı kişi biz olarak. Ama anılarımızı öyle boşuna yaşadık ki bu gözyaşı ve kahkahalarda... Sevgi sözcüklerinin anlamlarını bilmeden sarf eder olduk gelişi güzel bir şekilde... Daha nefes alamayan onlarca insanın alacağı nefesleri kirleterek yaşayacağı hayatları mahvederek kendi hayatımızı güzelleştirmek istedik. Hala ağlıyorsunuz aslında... Mutlu olduğunuzu söylüyorsunuz ama mutlu olduğunuzu sanmıyorum. Gerçekten şu dünyada mutlu olan kaç kişi var ki? Kaç kişi yaşıyor olabilir? Sonra istedim çok istedim herkesin gülümsemesini, herkesin mutlu olabilmesini... Herkesin mutluluğuna sebep olmayı. Yüzlerindeki gülücüklerin sebebi olmayı... Ama herkes mutlu olursa gerçekten kim mutlu olabilirdi ki? Gerçek mutluluklar olmadan daha ne kadar gülümsemeye çalışacaklardı? Hem bizler geçmiş önemli değil deriz... Ama koşmaya başlamak için bile bir adım geri atarız. Geri adım atmak kötü değildi belkide sadece gideceğimiz yerdeki dağlarla karşılaşmak zordu... Gelecek için çalışırken ve o dağı geçtikten sonra ne dağın gerisinde bıraktıklarımıza bakıyoruz ne de buralara nasıl geldik diye düşünüyoruz. Çünkü zengin olmayı ve yıldızlarda yaşamayı istiyoruz. Yıldız gibi sürekli parlayabilmek oluyor hayalimiz... Ama sadece parlamak yeterli olacak mıydı? Bununla yetinebilecek miydiniz? Bir gün yıldız olursam sadece parlamak istemiyorum, sürekli kayabilmek istiyorum. Sürekli kayan bir yıldız olup o masum kalplerden gelen o dilekleri, onları sürekli gerçekleştirebilen kayan bir yıldız olmak istiyorum. Geçmiş için, geçmişimiz güzel olsun diye şimdiyi harika yaşayabilmek için... Hala kulağımda bu harika şarkı ve geçmiş hatıraları..Maske takmadan tamamen yalın bir halde çıkıyorlar karşıma... Çok özlüyorum o anları... İşte o anda geçmişte kalabilmek vardı şimdi diyorum. Geçmişte olabilmek tekrar... 2 yıl önce yazılmış bir yazıyı görünce ne kadar küçük olduğunu görüyordu insan bir kez daha küçük olabilmeyi istiyordu. Bir kez daha ama dolu dolu küçük olabilmeyi istiyordu. Geçmişi keşke daha harika yaşayabilseydim diyor. Her zaman ikinci bir şans verilmeyeceği halde ikinci şanslara bu kadar bağlı kalınmasaydı keşke diyor. Şanslar demişken, geçmişinize bir şans vermeyi ve onu en harika en dolu anılarla hatırlamaya ne dersiniz? Ağlamak var ama bu işte bazen gülmekte ama çokça kalp kırıklıkları var. Düşünsenize şu anda kaç yaşındasınız ne kadar gün geçmiş sanki daha dün gibi her şey ama aslında çok eskiler... Bir kere deneyin sizde... Ve son şansınız iken seni seviyorum deyin. Çünkü sevgi ne utanılası nede saklanması gereken bir duygudur. Çünkü sevgi bu dünyadaki en tatlı gelecekteki geçmiş hatıralarımız olacak. Hadi bugün geçmişe merhaba deyip onunla ufak bir an bile olsa yaşayalım. Çünkü bu son şansınız olabilir.
BUGÜN SEVDİKLERİNİZE SENİ SEVİYORUM DEYİN.
BUGÜN SEVDİKLERİNİZE SENİ SEVİYORUM DEYİN.
BU SON ŞANSINIZ OLABİLİR.
Family Of The Year - HERO
19 Mayıs 2015 Salı
Bugünden Kalma Dünler...
Dünlerimin öyle
çabuk geçtiğini fark ettim ki... Sanki birçok şeye karşı geç kalmışım ben...
Seninle ilgili benle ilgili belki de tüm insanlarla ilgili birçok şeye geç
kalmışım ben... Anlamadan daha dün oldu dediğim birçok şey aslında yıllar öncesinde
kalmış olması o kadar garip ve acı geliyor ki... Düşünsene sanki daha dün gibi
okula başladığım, dün gibi ilk anne deyişim, dün gibi ilk adımlarım... Aslına bakarsan
ben sanırım embriyo olduğum günleri çok özlüyorum. Hiç bir şey bilmediğim dünyadan
bihaber yasadığım o zamanları öyle çok özlüyorum ki keşke tekrar o zamana geri dönebilsem
ve hiç doğmasam... Tanımasam hiç bir şeyi hiç kimseyi... Görmesem aslında yaşanamayacak
kadar kötü olan bu dünyayı... Tanımasam keşke önce seni seviyorum deyip sonra çekip
giden insanları, önce kanat takıp sonra o kanatlarla canımı acıtan insanları...
Öğrenmesem keşke insanlara kötü söz söylemeyi, duyamasam keşke söylenen kötü sözleri...
Yazamasaydım keşke ne acılarımı nede mutluluklarımı... Keşke her kıştan sonra
bahar gelir diye avutamasaydım kendimi... Kandırmasaydım. Bahardan sonrada kışın
olduğunu çok daha erken öğrenebilseydim. Keşke dünlerime bu kadar takılıp yarınlarımda
ne yapacağımı düşünmesem... Ne bugünü yaşayabilecek umudum nede yarına geçebilecek
cesaretim var artık. Herkeste bir kargaşa herkeste sahte gülücüklerin olduğu böyle
bir dünyada yasamak zorunda olmasaydım keşke... Yüzüme gülen insanların benden
sonra arkamdan konuştuklarını öğrenecek kadar şanslı olmasaydım keşke...
Yürürken bile nefes alırken bile karnim tok olduğunda sırtımdaki elbiselin en
iyisini olduğunda hala yeni bir şeyler almak peşinde koştuğumda vicdanım rahat olduğunda
mutluluktan gülümsediğimde keşke bunların en azından birine bile ihtiyaç duyan
o çocukları görmeseydim. Ayakları çıplak o kızgın betonlara basıp ayaklarına
bir çöpün batıp batmayacağını dahi düşünmeden sadece yanlarından geçip giden insanların
onlara iki kuruş ekmek parası vermelerini dilenirken görmeseydim. Diğer insanların
onlara karsı o acımasız tavırlarını koktukları için yüzlerini buruşturduklarını
ekmek parası istedikleri için onlara el kaldırdıklarını keşke görmeseydim.
Annelerinin ve babalarının ellerinden bir şey gelmeyecesine çocuklarının bu şekilde
yasamaya çalıştıklarını gördükleri o gözlerinden akan yaşları görmeseydim keşke...
Sokakta bir kaldırımda ya da bir parkta bezende yolun hemen kenarında sadece çocuklarının
biraz daha rahat uyumasını isteyen babalarının uykusuz sadece çocuklarını
izleyerek geçirdiği bir gecede sıcacık yatağıma gittiğimi düşünmeseydim keşke...
Ben ne elimi onlara uzatacak kadar iyi biriyim nede uzatamayacak sadece kafam çevirecek
kadar vicdansızım. Keşke diyebildiğim her cümle için yaşayıp iyi ki
diyebilecekleri anılar yaşatabilsem onlara... Onlara bunu yaşatabilecek biri
olsam keşke... Bazen bir anne sarılmasına ihtiyaç duyacak o çocuklara sarılabilsem
her seferinde her istediklerinde... Bir anne gibi abla gibi olabilsem...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)